Doruk Kemik Kitlesi

Doruk Kemik Kitlesi: İskeletteki kemik miktarına “kemik kitlesi” adı verilir. İnsan kemik kitlesi 30 yaşına kadar artar ve bu yaşlarda en yüksek ölçüye varır. Bu nedenle 30 yaşındaki kemik miktarına “doruk kemik kitlesi” adı verilir. Doruk kemik kitlesi, kisinin hayatı boyunca ulaşabileceği en yüksek kemik miktarı olarak tanımlanır ve bu evreden sonra kemik miktarını arttırmak için yapılan girişimlerin etkisi son derece sınırlıdır. Bu nedenle sağlıklı kemiklere sahip olmak ve hem kemik erimesi hem de kırık riskinden korunmak için doruk kemik kitlesinin mümkün olduğunca yüksek tutulması önem arz etmektedir. Doruk kemik kitlesi osteoporoz ve kemik kırık riskinin en önemli belirleyicisidir. Bunun anlamı doruk kemik kitleniz ne kadar düşükse, yani 30’lu yaşlardaki kemik miktarınız ne kadar az ise, özellikle kadınlarda post menopozal dönemde osteoporoza yakalanma riski o kadar fazla demektir.
Doruk kemik kitlesi bankadaki birikim hesabına benzer. Bankadaki birikiminiz ne kadar fazla ise işsiz kalsanız bile sorun yaşamazsınız. Ancak hesap ne kadar kısıtlı ise en ufak bir olayda ekonomik sorun yaşarsınız. Tıpkı bunun gibi 30 yaşlarındaki kemik kitleniz ne kadar az ise sizin kemik erimesi ya da diger bir deyişle osteoporoza yakalanma ihtimaliniz o kadar yüksek demektir.
Doruk Kemik Kitlesini Etkileyen Faktörler Nelerdir?
Doğum tartısı: Düşük doğum tartılı bebeklerin yetişkin dönemdeki kemik mineral yoğunluğu ve kemik kitlesi normal doğum tartılı bebeklerden daha düşük olmaktadır. Ayrıca anne karnındaki bebeklerin büyüme hızları yalnızca doğum tartısının düşmesine değil aynı zamanda doğum tartısı normal olsa bile kemik yoğunluğunu etkilemektedir. Bu bilgi kemik sağlığının ve osteoporozdan korunmanın daha anne karnındayken başlaması gerektigini açıkça göstermektedir.
Genetik Faktörler: Doruk kemik kitlesi en çok genetik faktörlerce belirlenir (yaklasık %75). Buna karşın yüzde 25 kadarı ise diyet ve egzersiz gibi çevresel faktörlerden etkilenir. Minyon yapıdaysanız, genetik olarak doruk kemik kitleniz iri yapılı bayanlara göre daha düşük olacak demektir. Bunun anlamı ufak yapılı narin yapıdaki bayanların daha fazla osteoporoz riski taşıdıkları ve bu kişilerin korunmada (egzersiz, beslenme vb.) daha dikkatli olmaları gerektiğidir.
Cinsiyet: Ergenlik dönemi öncesi kızların ve erkeklerin kemik kitleleri benzer ölçüdeyken, gençlik ve yetişkinlik döneminde erkeklerin kemik miktarı kadınlardan oldukça fazla hale gelir. Yetişkin döneminde doruk kemik kitlesi tipik olarak erkeklerde kadınlardan daha yüksektir. Bu nedenle osteoporoz riski kadınlarda erkeklerden çok daha yüksektir.
Hormonal Faktörler: Hem erkeklik hormonu (testosteron) ve hem de dişilik hormonu (östrojen) kemik miktarını çok belirgin olarak arttırır. Ergenliğe girmekle birlikte hem kızlarda hem de erkeklerde kemik yoğunluğu 3-4 kat artar. Kadınlık hormonu olan östrojen doruk kemik kitlesinde önemli etkilere sahiptir. Kadın vücudu östrojene ne kadar uzun süre maruz kalmışsa doruk kemik kitlesi ve kemik yoğunluğu o derecede artış gösterir. Örneğin ilk menstrüel siklusu erken yaşta başlayan ve geç menopoza giren ya da östrojen içeren dogum kontrol hapı kullanan kadınların kemik yoğunlukları daha yüksektir.
Bunun aksine, ilk menars yaşı geç olan ya da aşırı derecede düşük vücut ağırlığı veya aşırı egzersiz nedeniyle erken yaşta mestrüel siklusu olan genç kadınlarda (balerin, manken vs.) ve erken yaşta menopoza giren bayanlarda doruk kemik miktarı belirgin olarak düşmektedir. Kadınlarda 30 yaşından sonra menopoza kadar kemik kitlesi çok değişmezken (yıllık yaklaşık yüzde 0.3 kayıp) ancak menopozun ilk yıllarından sonra bile hızlı bir kemik kaybı ortaya çıkmaktadır (yılda yüzde 3 kayıp). Buna karşın erkeklerde bu şekilde keskin bir azalma ortaya çıkmamaktadır. Kadınlarda hali hazırdaki doruk kemik kitlesinin erkeklerden düşük olduğu da akılda tutulursa, post menopozal dönemde kemik erimesi ya da diğer bir deyişle osteoporozdan neden daha çok kadınlar muzdarip oldukları kolayca anlaşılır.
Bilinmesi gereken diğer önemli bir nokta kemik yoğunluk ölçümünde osteoporoz saptanması için kemik kitlesinin en az yüzde 30-40 azalmış olması gerektiğidir. Menopozla birlikte yıllık yüzde 3 kadar kemik kaybı olduğu göz önünde tutulursa, post menopozal osteoporoz için en az 5-10 yıl adetten kesilmiş olmak gerekir. Eğer ailesel özellik ya da kronik hastalık gibi bilinen bir risk faktörü ya da faktörleri yoksa kemik yoğunluk ölçümü için menopozdan sonra 5-10 yıl geçmelidir.
Beslenme: Kalsiyum kemik sağlığı için temel bir besindir. Yeterli kalsiyum almayan genç kadınlarda doruk kemik kitlesi düşüktür ve ileri yaşlarında kalça kırık riski belirgin bir biçimde artar. Sağlıklı ve yeterli kemik dokusu için anne karnında iyi beslenmeye dikkat edilmeli, hele çocukluk, ergenlik ve gençlik döneminde kalsiyum, fosfor ve başta D vitamini olmak üzere vitaminler yeteri kadar alınmalıdır. D vitamininin en iyi formu güneş ışığı aracılığıyla ciltte üretilenidir. Bu nedenle uygun zaman dilimi ve saatte güneşten yararlanılmalıdır.
Fizik Aktivite: Düzenli fizik aktivite yapan genç kızların ve erkeklerin doruk kemik kitlesi daha yüksektir. 30 yaş ve üzeri kadın ve erkekler düzenli egzersiz yapmalıdırlar. Cinsiyetten dolayı kadınların doruk kemik kitlesi erkeklerden daha düşük olduğundan, sağlıklı kemik kitlesi için, fizik aktivite diğer bir deyişle egzersiz, genç kızlarda da en az erkekler kadar hatta onlardan daha fazla önemlidir. En iyi fizik aktivite yöntemi vücudun yer çekimine karşı yaptığı, ağırlık taşıma özelliği olan egzersizlerdir. Bunlar, yürüyüş yapma, hafif düz koşu, merdiven çıkma, tenis oynama, dans etme ve ağırlık çalışması biçiminde sıralanabilir.
Yaşam Tarzı: Sigara genç adölesanlarda düşük kemik kitlesi yanında alkol kullanımı ve hareketsiz yaşam gibi diger sağlıksız davranışlarla ilişkilidir. Genç yaşta sigara kullanan bireylerin daha sonraki yaşlarında daha ağır sigara kullanıcısı olduğu gösterilmistir. Genç yaşta aşırı alkol kullanımının da kemik sağlığını olumsuz etkilediği gösterilmiştir.
Özetleyecek olursak doruk kemik kitlesine ulaşıldıktan sonra kemik kütlesini artırmak için yapılan girişimlerin etkisi sınırlıdır. Bu nedenle günümüzde osteoporoz artık çocukluk çağının önlenebilir bir hastalığı olarak tanımlanmakta ve doruk kemik kitlesini maksimumda tutmaya yönelik çalışmalar koruyucu hekimlikte önem kazanmaktadır.