Tiroidlerde İyot Tedavisi

Tiroid bezi bir endokrin bezidir. Bunun anlamı bezin bazı hormonlar salgılaması ve bu hormonların kan dolaşımına girerek vücudun değişik organ ve dokularında etki göstermesidir. Tiroid bezi, boynun ön tarafında gırtlağın alt hizasında kelebek şeklinde bir organdır. Bezin her iki yanında ses telleri ile ilgili sinirler ve arka komşuluğunda vücut kalsiyum dengesini sağlayan paratiroid bezleri bulunur. Tiroid bezi vücuda alınan iyotu kullanarak 2 tane hormon yapar ve dolaşıma salgılar. Bu hormonlardan birine tiroksin (T4), diğerine triiodotironin (T3) ismi verilir. T4 ve T3 hormonları vücudumuzun metabolizmasını düzenler ve ayrıca metabolizmanın hızını kontrol ederler. Tiroid kanserleri tiroid bezindeki hücrelerin kansere dönüşmesi nedeniyle oluşur. Tiroid kanserleri genellikle boynumuzda bir kitle veya tiroid bezi içinde bir nodül şeklinde oluşur. Tiroid kanserlerinin çoğu tedaviyle yok olan kanserlerdir. Diğer birçok kanser gibi kötü seyretmez. Yapılan ameliyat ve radyoaktif iyot tedavisiyle çoğu yok olur ve hastanın yaşam süresini kısaltmaz. Ancak, tedaviyle kanser yok olsa bile ömür boyu kontrollere gidilmesi gerektiği unutulmamalıdır.
Tiroid nodüllerine toplumda % 4 ile 7 oranında rastlanırken, tiroid kanserlerine çok daha nadir rastlanmaktadır. Tiroid kanseri tüm kanserlerin % 1’ini oluşturur. Tiroid kanseri kadınlarda erkeklere göre 3-4 kat daha fazla görülür ve kadınlarda görülen kanserler arasında sıklık açısından sekizinci sıradadır. Ancak özellikle tek nodülü olan erkeklerde kanser riski daha fazladır. Her yaş grubunda görülebilmesine rağmen 30-40 yaşlarında daha sık görülmektedir.
Çoğu kanserde olduğu gibi tiroid kanserinin nedeni de tam olarak bilinmemektedir. Diğer kanserlerde olduğu gibi radyasyona maruz kalmak tiroid kanser sıklığını artırır. Çocukluğunda özelikle boyun bölgesine radyasyon almış kişilerde 20-25 yıl sonra tiroid kanser sıklığının arttığı saptanmıştır. Rusya’daki Çernobil nükleer santrali kazasından sonra o bölgede yaşayan kişilerde tiroid kanserinde büyük artış olmuştur. Son yıllarda yapılan araştırmalar tiroid kanserlerinde bazı genetik bozuklukların da önemli rol oynadığını göstermiştir. Tiroid kanserli hastaların çoğunda hiçbir belirti veya şikâyet yoktur. Bir kısmında boyunda bir şişlik gelişir, çoğunda ise bir nodülden yapılan biyopsi sonucu kanser saptanır. Biyopsi normal çıktığı halde ameliyat edilen bezin nodül dışındaki bir alanında bazen milimetrik boyutta küçük kanser odağı saptanabilir. Tiroid bezinin hızlı büyümesi ve sert olması kanser şüphesini artırır. Ses kısıklığı ve boyunda lenf bezlerinin şişmesi de tiroid kanser şüphesini artırır.
Bazen özellikle çocuklarda boyundaki lenf bezlerindeki büyüme ilk bulgu olabilir. Çok nadiren bir kanser ağrılı ve baskı şikâyetleri dediğimiz ses kısıklığı, nefes darlığı veya yeme zorluğu ile ortaya çıkar. Bazen hastalar ilk olarak vücudun diğer tarafındaki lenf bezi büyüklüğü, kemik kırıkları veya çok nadiren tiroid bezi fazla çalışması (hipertiroidizm) ile karşımıza çıkabilir. Bununla beraber çoğu hastada hiçbir şikâyet yoktur. Boyundaki kitlenin veya nodülün nefes borusuna yapışık olması, sert olması, son zamanlarda hızlı büyümesi, yeme zorluğu, ses kısıklığı veya ses kalınlaşması ve büyümüş lenf bezleri kanser olasılığını kuvvetlendirir.
Tiroid bezi hastalıklarının teşhisinde sintigrafi, USG, bilgisayarlı tomografi ve manyetik rezonans görüntüleme gibi birçok görüntüleme yöntemi kullanılmaktadır. Bununla birlikte tiroid kanserinin kesin teşhisi nodülden veya boyundaki kitleden yapılan iğne biyopsisi ile konur. Biyopsi ile alınan hücreler patoloji laboratuvarında mikroskop altında incelenerek kanser olup olmadığı anlaşılır. Biyopsi dışında bir nodülün kanser olup olmadığını anlayacak başka bir tetkik yoktur. Tiroid kanserleri bazen başka nedenlerle ameliyat edilen tiroid bezinde patolojik inceleme sırasında da teşhis edilebilir. Başlıca dört tür tiroid kanseri vardır:
• Papiller tiroid kanseri
• Folliküler tiroid kanseri
• Medüller tiroid kanseri
• Anaplastik tiroid kanseri
En sık görülen tiroid kanseri papiller kanserdir. Folliküler kanser papiller kansere göre daha az görülür. Papiller ve folliküler kanserin her ikisine birden ‘’Differansiye tiroid kanserleri’’ adı da verilir ve bu iki kanserin tedavileri benzerlik gösterir. Tüm tiroid bezi kanserlerinde öncelikle uygulanması gereken tedavi şekli cerrahidir. Cerrahi tedavide mümkün olduğu kadar tiroid bezinin tamamı çıkarılmaya çalışılmalıdır. Cerrahi tedaviyi takiben differansiye tiroid kanserlerinde mutlaka radyoaktif iyot tedavisi yapılmalıdır. Radyoaktif iyot tedavisi sonrası hasta ömür boyu dışarıdan tiroid hormon preparatı alır ve düzenli olarak takip edilir. Hasta takiplerinde belirli aralıklarla kan tiroid hormon düzeyleri kontrol edilir ve çeşitli görüntüleme metotları kullanılır.
Radyoiyot, iyodun radyoaktif şeklidir ve etrafa radyasyon yaymaktadır. Ağız yolundan kapsül ya da sıvı olarak verilen radyoaktif iyot sindirim sisteminden emilerek tiroid bezi hücrelerinde toplanır ve yaydığı radyasyon tiroid hücrelerinin büyümesini ve faaliyetini durdurur. Böylelikle tiroid bezi kanserlerinde operasyon sonrası kalan tiroid dokusunu ortadan kaldırmada ve varsa metastazların (kanserin vücudun diğer alanlarına yayılımı) tedavisinde kullanılmaktadır.
Radyoiyot tedavisi tiroid bezi hastalıklarının tedavisinde 50 yıldan beri başarıyla uygulanmaktadır. Radyoiyot dozu, tiroid kanserinin patolojik özelliklerine ve vücudun diğer alanlarına yayılıp yayılmadığına göre değişir. Hastanın tedavisi sırasında çevresine radyasyon yaymaması için hastanede radyoiyot tedavisi için hazırlanmış özel odada yatması gerekir. Hastanede kalış süresi uygulanan doza ve günlük ölçümlerle vücutta saptanan radyasyona göre 2-3 gün arasında değişebilir. Tedavi sırasında önemli yan etkiler görülmemekte, saçlar dökülmemekte ve kısırlık oluşmamaktadır. Bazı hastalarda tükürük bezlerinde şişme ve ileride tükürük azalması görülebilir. İki gün süre ile sakız çiğnenmesi ve limon yenmesi ile bu yan etki görülme sıklığı azalır.
Ağız yoluyla alınan iyodun önemli bir kısmı tiroid bezi tarafından tutulur. Vücudun diğer kısımlarında tutulan iyod az miktardadır ve dokulara herhangi bir zararı yoktur. Radyoiyot vücuttan çoğunlukla idrar yolu ile, bir kısmı ise tükürük, ter ve dışkı ile atılır. Atılmayanlarda bir süre sonra kendiliğinden yok olur, 10 gün ila 1 ay arasında vücudunuzda radyasyon kalmaz. Vücutta kalış süresi, düşük dozlarda daha kısa, yüksek dozlarda daha uzundur.
Radyoiyot tedavisinden önce içerisinde iyot olan tüm yiyecek, içecek ve ilaçlar kesilmelidir. Tedaviden sonra ise hasta bir süre daha radyasyon yaymaya devam edeceğinden, yaklaşık bir hafta süreyle yatak odasında yalnız uyumalı, özellikle radyasyonun zararlı etkilerinin daha çok olacağı bebeklerle, küçük çocuklarla ve hamilelerle 2 metreden yakı n ve uzun süre birlikte olmamalı, diğer insanlarla ve iş arkadaşlarıyla uzun süreli ve yakın temas içinde bulunmamalıdır. Birkaç gün ayrı çatal, kaşık, tabak ve bardak kullanılmalı ve bunlar bol su ile yıkanmalı, bulaşık makinesi kullanılmamalıdır. Ayrıca ayrı el ve yüz havlusu kullanılmalı ve giysiler ayrı yıkanmalıdır. Radyoaktif iyot tedavisi hamilelere kesinlikle uygulanmaz. Bu yüzden hamilelik kuşkusu bulunan hastalara tedavi öncesi mutlaka hamilelik testi yapılmalıdır. Emziren annelere ise ancak emzirmeyi tamamen kestikten sonra radyoiyot tedavisi uygulanabilir.
Kent Onkoloji Merkezi Nükleer Tıp Biriminde iki adet yataklı radyoiyot tedavi odası bulunmaktadır. Odalarımız oldukça geniş ve ferah olup, hastalarımızın kendilerini rahat hissetmeleri için tüm detaylar düşünülerek dizayn edilmiştir. Ortalama 2-3 gün süren tedavileri boyunca hastalarımız wi-fi internet hizmetinden ve diğer olanaklardan faydalanabilmektedir. Odalarımızda, televizyon, mini buzdolabı ve özel tuvalet ile banyo bulunmaktadır. Bunun haricinde oda içerisinde bulunan telefonla 7/24 sağlık personelimize ulaşım sağlanabilmektedir. Ülkemizdeki birçok merkezdeki uygulamaların aksine, hastalar yatış süresince odada kilitli olarak tutulmamaktadır. Yine yatış boyunca hastalarımızın diyetlerine uygun bir şekilde 3 öğün yemek, limon, sakız ve su ihtiyaçları karşılanmaktadır. Tedavi süresince doktor ve hemşire tarafından günde iki kez hasta viziti yapılmakta ve hastaların radyasyon dozları ölçülmektedir. Ayrıca akşam ve gece boyunca hastalarımız nöbetçi kat hekimleri ve hemşireler tarafından vizit yapılarak değerlendirilmekte ve olası bir yan etki veya şikayet olduğunda sorumlu Nükleer Tıp Hekimi bilgilendirilerek müdahale edilmektedir. Tedavi bitiminde hastalarımız özellikle radyasyondan korunma konusunda sözel ve yazılı olarak bilgilendirilmekte ve tedavi sonrası görüntüleme ve kontrol randevuları verilerek taburcu edilmektedir.